Köyümüzde Harun Amca’nın sekiz oğlu ve iki kızı var.

Yayınlanma: 24 Aralık 2024 - 20:29

Harun Amca, çocuklarının eğitimine büyük önem verir, bu uğurda hiçbir fedakârlıktan kaçınmaz. Çarşıdan ev kiralar, köyden yiyecek ve yakacak taşır. Çocuklarının sağlığı için elinden geleni yapar; kışın soğuğunda, yazın sıcağında onlar için durmadan çalışır.

Bir gün Harun Amca, eşiyle birlikte büyük bir gururla İzmir’e gider. Oğlu İhsan mühendis olmuş, gelini ise hekimdir. Gurur ve mutlulukla dolu baba, evlatlarının başarısını görmek için sabırsızlanır. O sırada, evde misafirler vardır ve herkes bilim ve uzay üzerine hararetli bir sohbete dalmıştır. Harun Amca, bu konuşmalara kulak kabartır ve dayanamayıp araya girer:
“Uzaya gitmek günahtır, Allah buna izin vermez,” der.

Bu sözler üzerine odada bir sessizlik olur. Konuklar şaşkınlıkla Harun Amca’ya bakar. Gözler istemsizce İhsan’a döner; misafirler babasının bu sözleri karşısında ondan bir açıklama bekler. Ancak İhsan, mahcubiyet ve öfkenin bir karışımıyla yerinden kalkar ve umulmadık bir şekilde, babasını işaret ederek şöyle der:
“Bu köylü kılıklı ihtiyar, benim köyümden. Köyde bana hizmet eder, marabamdır.”

Bu sözler Harun Amca’yı derinden yaralar. Evladından duyduğu bu hakaret, onun yüreğini paramparça eder. Onca fedakârlığı, emekleri ve sevgisi bir anda hiçe sayılmış gibidir. O an, Harun Amca için ö-lümden daha ağır bir acıdır. Sessizce başını eğer ve gözlerinden iki damla yaş süzülür. İnsan, evladından gelen bir sözün nasıl bir hançer olabileceğini işte o an anlar.

Arkadaşımın anlattığı bir hikâye beni derinden etkiledi. Köylerinde yaşanmış bu ibret dolu olayı sizlerle paylaşmak istiyorum.

Harun Amca, köyümüzün en çalışkan ve fedakâr insanlarından biriydi. Sekiz oğlu ve iki kızı vardı, hepsi de onun için birer evlat değil, adeta birer emanetti. Harun Amca, çocuklarının eğitimine büyük önem verir, onların iyi bir geleceği olması için hiçbir fedakârlıktan kaçınmazdı. Çarşıdan ev kiralar, köyden yiyecek ve yakacak taşırdı. Çocukları hastalanmasın diye gece gündüz demeden çalışır, her birine kol kanat gererdi.

Onun için kolay değildi yedi çocuğu ortaokulda okutmak. Ama o, imkânsızı başarırdı. Çocukları ortaokulu bitirdikten sonra liseye devam etmek için farklı şehirlerdeki okullara giderdi. Bu durum Harun Amca'nın yükünü artırsa da, o yılmadan çalıştı. Hiçbir yerden destek almadan çocuklarını okutmayı başardı. Onlar, hayatın farklı alanlarında başarılı bireyler oldular: biri mühendis, biri subay, biri öğretmen, biri de sanatçıydı. Köyde herkes Harun Amca’ya imrenir, azmi ve fedakârlığına hayranlık duyardı.

Yıllar geçti, çocukları kendi hayatlarını kurdular. Şehirlerde memur oldular, iyi maaşlar kazandılar, şehirlilerle evlendiler. Harun Amca ve eşi, çocuklarının başarılarından büyük bir gurur duyuyordu. Yaşlılıklarında onların yanında huzur bulmayı, biraz da olsa evlatlarının ilgisiyle rahatlamayı hayal ediyorlardı. Bu düşüncelerle, büyük bir mutluluk içinde İzmir’e, mühendis oğulları İhsan’ın yanına gittiler. Gelinleri hekimdi, evleri ise tam bir şehirli düzenindeydi.

O günlerde dünya, Ay’a yapılan uzay yolculuklarını konuşuyordu. Televizyonda uzay görüntüleri gösteriliyor, evde misafirlerle bilim ve uzay üzerine hararetli sohbetler ediliyordu. Harun Amca, konuya kulak misafiri oldu. Kendi düşüncelerini dile getirmek istedi ve bir anda, “Uzaya gitmek günahtır, Allah buna izin vermez,” dedi. Odada bir an sessizlik oldu. Konuklar şaşkın bir ifadeyle Harun Amca’ya baktılar.

Gözler İhsan’a çevrildi. Babasının sözleri karşısında ne diyeceği merak ediliyordu. Ancak İhsan, babasının arkasında durmak yerine, onu küçümseyici bir şekilde, “Bu köylü kılıklı ihtiyar benim köyümdendir. Köyde bana hizmet eder, marabamdır,” dedi.